10/12/2022
ASTP BAŞKANI MUSTAFA KIR: DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜNDE YAZDI.
DOĞU TÜRKİSTAN’DA ALENİ SOYKIRIM YAŞANIRKEN DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜNÜ KUTLAMAK ABESLE İŞTİGALDİR.
Türkiye’den 2,5, Pakistan’dan 3, Almanya’dan 4 misli büyüklükte, 1 milyon 828 bin 418 kilometre karelik yüzölçümüne ve dünyanın en zengin yeraltı ve yer üstü kaynaklarına sahip Doğu Türkistan, Türk Milleti’nin ata yurdudur. Halen Kızıl Çin Devleti’nin işgali altında bulunan bu azîz vatan topraklarında 1200’ü geçtiği belirtilen toplama kamplarında 3 milyon soydaşımızın ve din kardeşimizin, en temel insani hakları ellerinden alınmaktadır., hürriyetlerinden yoksun bırakılmakta katliama soykırım ve asimilasyona tabi tutulmaktadır.
1949 yılında geçekleştirilen Çin Komünist devrimi sonrası Çin tarafından Doğu Türkistan’ın istilası ile Uygur Türklerine karşı başlatılan zulümler, toplu katliamlar ve asimilasyon politikaları sistematik bir şekilde 73 yıldan beri aralıksız sürdürülmektedir. Hayatın katliam ve asimilasyon altına alındığı Doğu Türkistan’da Müslümanlara yönelik baskılar her yıl artarak devam etmektedir.
Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri N**i kamplarını bile aratmayacak şekilde kimi toplama kamplarında her türlü işkenceye tâbi tutulmakta, yaşama hakları, mülkiyet hakları, iffet, ırz ve namuslarını koruma hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü hakları, inanma ve inandığı gibi yaşama hakları, eşitlik hakları ellerinden alınmakta sırf Türk ve Müslüman oldukları gerekçesiyle sebepsiz yere tutuklanarak zindanlara atılmakta kimi ağır işkenceler neticesinde sakat bırakılarak hayata tutunamayacak şekilde ölüme terk edilmektedir.
Dünyada hiçbir millet Doğu Türkistan’da, olduğu kadar uzun süre zulme maruz kalmadığı gibi yine dünyada hiçbir ülke bu kadar zulüm görmesine rağmen bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi için direnç gösterememektedir. Ancak kendi topraklarında insanca ve özgürce yaşamaktan başka hiçbir arzusu olmayan Uygur Türklerinin bağımsızlık ve özgürlük mücadeleleri Kızıl Çin yönetimi tarafından terörist hareket olarak değerlendirilmekte, bağımsızlık ve özgürlük hareketinin bedeli de ölüm olarak ödetilmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti Anayasası'nın 36. maddesinde ''Her Çin vatandaşı dinî inanç ve hürriyete sahiptir denildiği halde Doğru Türkistan’da bu hakların talep edilmesi ölüm ile neticelendirilmektedir; 1966-1976 yılları arasında hayata geçirilen Kızıl Çin Kültür Devrimi gerekçesiyle 4 defa alfabeleri değiştirilen; Uygur alfabesi tüm eğitim kurumlarından kaldırılarak Uygur Türklerinin dini eğitim ve öğretim yapmaları, Kur’an-ı Kerim dahil dini kitapları bulundurmaları, okumaları, okutmaları toplu ibadet etmeleri, sakal bırakmaları, kadınların başörtü takmaları, uzun etek gibi dini kisveler kullanmaları, düğün nişan ve cenaze merasimlerinde dini kurallara uymaları yasaklanmaktadır. Doğu Türkistanlılar, inanmadıkları Çin Komünist Partisi (ÇKP) ideolojisinin söylevlerini, marş ve şiirlerini ezberlemek zorunda bırakılmakta, Çin komünist partisinin liderine tazime zorlanmaktadır!
Şimdi son yıllarda bütün dünyayı etkisi altına alan ve giderek etkisini kaybeden Çin hükümetinin irrasyonel “Sıfır Kovid” uygulaması nedeniyle eve kapatılma zorunluluğu getirilerek D. Türkistanlı kardeşlerimiz evlerin kapıları kaynak makineleriyle kapatılmakta, insanların en temel ihtiyaçlarını gidermek için dahi dışarı çıkmalarına müsaade edilmemektedir!
Diğer taraftan Kızıl Çin rejimi nüfus planlaması adı altında D. Türkistanlı kadınlara zorunlu ve kolektif kürtaj uygulanmakta, erkekler iğne ile kısırlaştırılmaktadır. Planlama dışı çocuk yapanlar ve çocuklarına Türk ve Müslüman ismi koyanlar en ağır şekilde cezalandırmakta, Çin yasalarına aykırı davrandıkları gerekçesiyle erkekler zorla işkence kamlarına alınmakta, evlerine Çinli erkekler yerleştirilerek mahremiyet ortadan kaldırılmaktadır. Çocuklar ise Çin okullarında Çinli gibi yetiştirilmeye zorlanmaktadır.
İnsanca yaşamayı talep eden bağımsızlık ve özgürlük yanlısı aydınlar, sivil toplum ve kanaat önderleri ya ölünceye kadar ya zindanda atılmakta ya sürgüne gönderilmekte ya da keyfi olarak keyfi idamlara mahkûm edilmektedir.
Kızıl Çin Hükümeti Uygur Türkleri için internet erişimini; yerel ve ulusal basının özgürce çalışmasını engelleyerek "Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi evlerinden, çocuk ve eşlerinden, anne babalarından, akraba ve arkadaşlarından, işlerinden, eşlerinden okullarından koparmaları ile yaşanan insanlık dışı dramı dünya kamuoyundan saklamaya çalışmaktadır.
Doğu Türkistan’ da kapalı devre çalışan haberleşme sisteminden dolayı Ülkemizde ve dünyanın çeşitli bölgelerinde ülkelerini terk etmek zorunda kalan Uygur Türkleri ne kendi ülkelerine dönebilmekte ve ne de oradaki yakınlarından haber alabilmektedir.
Çin İşgali altındaki Doğu Türkistan'da işlenen sistematik katliamlar Birleşmiş Milletlerin "soykırım“ tanımına tıpa tıp uyduğu halde ne yazık ki Uygur Türklerinin bu konuda yapılan resmi müracaatları bile dikkate alınmamakta ve BM'lerin koruyucu şemsiyesi altına bir türlü sokulmamaktadır. BM, NATO, İİT teşkilatı gibi uluslararası mekanizmalar, Türklük, İslam ve insanlık alemi siyasi, ticari, askeri kaygıları inancının önüne alarak Uygur Türklerine yapılan muameleye sessiz kalarak Çin ile suç ortaklığı yapmayı tercih etmektedir.
Çin neden Doğu Türkistan’ı işgalden, Türkistanlılara zulüm işkenceden vaz geçmemektedir? Çünkü Doğu Türkistan toprakları, petrol, uranyum, demir, kömür, altın, volfram, tuz, doğal gaz gibi stratejik yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ülkedir. Bütün Çin’de mevcut 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan’dan çıkarılmaktadır. Doğu Türkistan’da şimdiye kadar 5.000 yerde maden ocağının bulunduğu ve bu Çin’deki toplam maden ocağının %85’ine tekabül etmektedir.
Yaklaşık 500 bölgeden petrol, 30 bölgeden doğalgaz çıkarıldığı, Petrol rezervinin 8 milyar ton olarak tespit edildiği ve her yıl 10 milyon ton Petrolün Çin’e taşındığı, Çin’in kömür rezervinin yarısının Doğu Türkistan’da olduğu, Doğu Türkistan’da bulunan sanayi kuruluşlarında çalışanların %90’ının ve petrol tesislerinde çalışanların %99’unu bölgeye yerleştirilen Çinlilerden olduğu iddia edilmektedir.
Doğu Türkistan aynı zamanda dünyanın en büyük tahıl, meyve sebze ülkesidir. Doğal kaynaklar bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden sayılan Doğu Türkistan’dan Çin’in kendiliğinden vazgeçmesi mümkün değildir? Bu sebepledir ki, Çin 73 yıldan beri bölgeyi elinde tutmak için hem Uygur Türklerini çeşitli yöntemlerle öldürerek, soykırıma tabi tutmakta hem de asimilasyon politikaları ile D. Türkistanlıları kendine benzetmeye çalışmaktadır.
Dünya D. Türkistan da yaşanan drama sessiz kalsa da İslam coğrafyası ve Türkiye sessiz ve hissiz kalamaz. Çünkü Doğu Türkistan İlk Müslüman Türk Devleti’nin kurulduğu yerdir. Divanü Lügatit Türk sahibi Kaşgarlı Mahmut, Kutadgu Bilig sahibi Yusuf Has Hacip, ilk Müslüman Türk Hükümdarı Abdulkerim Satuk Buğra Han gibi bilim ve devlet adamlarının yetiştiği kültür ve medeniyet merkezimizdir. Kısaca Orası bir İslam coğrafyasıdır. Bizim için Irak, Flitsin, Afganistan, Pakistan, Çeçenistan ve Bosna Hersek teki insanların derdi ve dramı ne ise; Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin derdi ve dramı da odur.
Doğu Türkistanlı dindaşlarımızı ve soydaşlarımızı askeri, siyasi, ticari ve ekonomik sebeplerle Kızıl Çin’in vicdansızlığına terk edilmesini Türklükle Müslümanlıkla, İslam kardeşliği ile bağdaştırmak mümkün değildir. Nitekim Ayette; “Müminler ancak kardeştir.” Buyurulurken, Bir hadis-i şeriflerde Peygamberimiz (s.a.v): "Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir.” “Müminlerin dertleri ile dertlenmeyen bizden değildir.” “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmaktır.” Buyurmaktadır.
1992-1995 yılları arasında Sırp-Bosna savaşında Boşnaklara uygulanan nice soykırımlara şahitlik eden rahmetli Aliya Izzetbegoviç’in “Unutulan soykırım tekrarlanır.” Sözü kulaklara küpe olmalıdır.
Birleşmiş Milletler, bugünkü yapısıyla BM İnsan Hakları beyannamesindeki maddelerin hayata geçirilmesi yönünde en küçük bir adım atmamakta, haklının değil, güçlünün, mazlumların değil, zalimlerin yanında yer almakta ve onların kararlarına boyun eğmektedir. BM’ den sonra dünyanın en ekonomik güç ve insan kaynakları bakımından 1 miyar 7 yüz milyonluk nüfusuyla İİT teşkilatı Müslümanları adeta sömürmekte ve mazlumlarını kendi hallerine terk etmektedir. İİT mevcut haliyle zalimlere güç ve cesaret vermekten baş bir işe yaramamaktadır. Çin’in en büyük ticari ortağı İslam coğrafyası; Toplama kampları utancından kurtuluncaya kadar tüm ülkeler Çin ile siyasi, ticari ve askerî bağları derhal koparmalıdır. İslam dünyasının ve medya kuruluşları Doğu Türkistan’daki hak ve ihlallerini yok görmekten derhal vaz geçmeli orada olup bitenleri dünya kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz bu kadar insanlık dışı muameleye tabi tutulurken, Çin ile normal ilişkilerini deva ettiren İslam Coğrafyasının yöneticilerine sivil toplum kuruluşları olarak yapması gerekenleri hatırlatarak inançlarının gereğini yerine getirmelerini ivedilikle bekliyoruz.
Başta Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmak üzere İslam ülkelerinin devlet ve hükümet yetkililerini BM, NATO, İİT gibi uluslararası mekanizmaları İnsan hakları kuruluşlarını, Doğu Türkistanlı kardeşlerimize yaptığı zulüm ve işkence karşısında Çin Hükümetini sert bir şekilde uyarmaya, Çin mallarının alınmasına satılmasını ülkelerine sokulmasını yasaklanmaya çağırıyorum. Doğu Türkistanlı kardeşlerimize sabır, metanet ve dirayet diliyorum.
Mustafa KIR (ASTP) Ankara Sivil Toplum Platformu Başkanı