25/09/2016
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış.
Büyüğü Halil, küçüğü ise İbrahim.
Halil evli ve çocuklu, İbrahim ise bekarmış.
Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin.
Ne mahsul çıkarsa çıksın, iki pay ederlermiş.
Bununla geçinip giderlermiş.
Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı, her zamanki gibi ikiye ayırmışlar.
İş kalmış taşımaya. Halil, kardeşine bir teklif yapmış :
İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim, sen buğdayı bekle.
Peki, abi demiş İbrahim.
Ve Halil gitmiş çuval getirmeye.
O gidince, düşünmüş İbrahim: Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine, böyle demiş ve kendi payından bir miktar atmış abisinin payına. Az sonra Halil çıkagelmiş. Haydi İbrahim demiş, önce sen doldur da taşı ambara. Peki abi demiş İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşmüş yola.
O gidince, Bu defa Halil düşünür der ki: Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşünerek, kendi payından atar onunkine birkaç kürek. Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar diğerininkine. Bu durum, böylece sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur ve karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar ve hatta azalmıyor bile.
Hak teâlâ bu hali çok beğenir ve buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki…
İki kardeş günlerce taşır ama bitiremezler buğdayı.
Şaşırırlar bu işe, aksine çoğalır buğdayları.
Dolar taşar ambarları. Bugün “Bereket” denilince, bu iki kardeş akla gelir.
Bu bereketin adı ise ; “Halil İbrahim Bereketi’dir .
Allah (Celle Celâluhü) bu hikayeyi okuyan her kese (Halil İbrahim Bereketi) versin. (ÂMÎN)